Bir öğrencimizin PKK tarafından vuruluşunu anlattığım gerçek öykü.
1989 yılı. Mardin Gercüş İlçesi Üçyol Köyünde öğretmen olan ağabeyimi ziyarete gidiyorum. Okulun tek öğretmeni. 5 sınıf bir arada ve 72 öğrenci var. 72 öğrenciyi sınıf almıyor. O da fedakarlık yaparak öğrencilerin yarısını sabahçı diğer yarısını öğleden sonra okutuyor yani iki öğretmen işi yapıyor. Çok yoruluyor. Ben yeni mezun olmuşum. Yeterlilik sınavına girmiş öğretmen olarak atanmayı bekliyorum. Ara sıra derslere girip ona yardım ediyorum. Erdal Ağabeyim çok başarılı bir öğretmen olduğu için onun tecrübesinden de istifade ediyorum.
Öğrenciler içinde çok zeki çocuklar var. Bir tanesi hemen dikkat çekiyor. Ağabeyim ve diğer öğrenciler ona Barış diyor. Gerçek adının Barış olduğunu düşünüyorum ama sonradan öğreniyorum ki adı Şehmuz. Önceki öğretmenleri koymuş bu adı. Çok yakışmış ama. Leb demeden leblebiyi anlayan zeki, olgun, çalışkan, terbiyeli bir öğrenci. Kısaca tam adam olacak çocuk.
Barış’ın babası kanserden vefat etmiş. Kardeşi ve annesi dışında kimi kimsesi yok. Geçim sıkıntısı çektiklerini bilen ağabeyim aybaşlarında hem kendisi hem de köy korucularından topladığı parayla onlara yardımda bulunuyor. Çocuğun evine ekmek giriyor.
İlkokul bitmek üzere iken Ağabeyim öğrencileri yatılı okul sınavlarına hazırlıyor. Biliyoruz ki Barış çok iyi bir okul kazanacak ve hayatı kurutulacak. Fotoğraf çekimi ve müracaatları için aileler çocuklarını ilçeye götürüyor. Barış’ı götürecek kimsesi de yok. Ağabeyim onu çaresiz bırakır mı hiç! Kendisi alıp götürüyor fotoğrafını çektirip sınav müracaatını yapıyor.
Araya yaz tatili giriyor. Yaz tatili sonrasında okullar açılıyor. Ağabeyim yazın askerliğe alındığı için çocuğun durumunu takip edemiyor. Köye döndüğünde ise üzülüyor. Çünkü Barış iyi bir okul kazanmış ama kazandığı okula kayda götürecek kimsesi olmadığı için yatılı okula devam edememiş.
Ağabeyim, benimle dertleşiyor. Yahu koca köyde bir vicdanlı yok mu, çıkıp da çocuğu kaydettirsin! Çocuğun hayatı kurtulacakken hayatını karartmışlar diye öfkeleniyor. İşte memleketimde zayi edilen bir kıymet daha diyorum içimden. Böyle bir çocuk nasıl heder edilir, diye ben de üzülüyorum.
Bir sonraki yıl Erdal Ağabeyim ilçe merkezindeki okula tayin edildiği için köyden ayrılıyor. Herkesin ilk fırsatta kaçtığı bu yerlerde tam 10 yıl gönüllü olarak öğretmenlik yapıyor. Nice öğrencilerin hayatını değiştiriyor…
Barış ise 1990 yılında ilkokulu bitirdikten sonra köye mahkum oluyor. Ailesiyle kıt kanaat geçinmeye çalışıyorlar. Ara sıra kardeşiyle yolu ilçeye düştüğünde ağabeyimin elini öpmeye geliyor.
5-6 yıl sonra yine bir yaz tatilinde görüştüğümüzde Ağabeyim bana:
-Biliyor musun Doğan diyor…
-BARIŞI VURMUŞLAR!
……………………
Barış ilkokulu bitirdikten 5-6 yıl sonra geçim sıkıntısı çektikleri için mecburen köy koruculuğuna başvurmuş. Köydeki bazı korucular traktörle komşu köye giderken teröristler Barış’ı vurmuşlar. Oracıkta hayatını kaybetmiş.
Bir öğrencim daha vardı İsmet o da vurulmuş. Daha askere bile gitmedikleri için kendilerini koruyamamışlar. Diğer tecrübeli korucular kendilerini kurtarmış ama bu iki çocuğumuz şehit olmuş.
İçimden adını koyamadığım bir şeyler kopuyor. Ruhum Üçyol köyüne uzanıyor Barış’ın arka sıradaki masum tebessümü gözümde canlanıyor. Yüreğim eziliyor. İnsanlığın yükü omzumu çökertiyor.
Oy Barış oy…! Daha çocukken silah mı aldın eline, ailen aç kalmasın diye. Sana nasıl kıydılar yavrum, zalimler kurşun mu sıktı körpe bedenine.
Aradan 20 yılı aşkın süre geçmiş. Yıllardır yazmak istediğim bu yazıyı yazarken bile boğazım düğümleniyor. Masum yavrularımızın dökülen kanlarına gözyaşlarım eşlik ediyor.
Barış’lar ölmesin ya Rabbi, çocuklar ölmesin.
Doğan Ceylan
Maarif Müfettişi
Öğrenciler içinde çok zeki çocuklar var. Bir tanesi hemen dikkat çekiyor. Ağabeyim ve diğer öğrenciler ona Barış diyor. Gerçek adının Barış olduğunu düşünüyorum ama sonradan öğreniyorum ki adı Şehmuz. Önceki öğretmenleri koymuş bu adı. Çok yakışmış ama. Leb demeden leblebiyi anlayan zeki, olgun, çalışkan, terbiyeli bir öğrenci. Kısaca tam adam olacak çocuk.
Barış’ın babası kanserden vefat etmiş. Kardeşi ve annesi dışında kimi kimsesi yok. Geçim sıkıntısı çektiklerini bilen ağabeyim aybaşlarında hem kendisi hem de köy korucularından topladığı parayla onlara yardımda bulunuyor. Çocuğun evine ekmek giriyor.
İlkokul bitmek üzere iken Ağabeyim öğrencileri yatılı okul sınavlarına hazırlıyor. Biliyoruz ki Barış çok iyi bir okul kazanacak ve hayatı kurutulacak. Fotoğraf çekimi ve müracaatları için aileler çocuklarını ilçeye götürüyor. Barış’ı götürecek kimsesi de yok. Ağabeyim onu çaresiz bırakır mı hiç! Kendisi alıp götürüyor fotoğrafını çektirip sınav müracaatını yapıyor.
Araya yaz tatili giriyor. Yaz tatili sonrasında okullar açılıyor. Ağabeyim yazın askerliğe alındığı için çocuğun durumunu takip edemiyor. Köye döndüğünde ise üzülüyor. Çünkü Barış iyi bir okul kazanmış ama kazandığı okula kayda götürecek kimsesi olmadığı için yatılı okula devam edememiş.
Ağabeyim, benimle dertleşiyor. Yahu koca köyde bir vicdanlı yok mu, çıkıp da çocuğu kaydettirsin! Çocuğun hayatı kurtulacakken hayatını karartmışlar diye öfkeleniyor. İşte memleketimde zayi edilen bir kıymet daha diyorum içimden. Böyle bir çocuk nasıl heder edilir, diye ben de üzülüyorum.
Bir sonraki yıl Erdal Ağabeyim ilçe merkezindeki okula tayin edildiği için köyden ayrılıyor. Herkesin ilk fırsatta kaçtığı bu yerlerde tam 10 yıl gönüllü olarak öğretmenlik yapıyor. Nice öğrencilerin hayatını değiştiriyor…
Barış ise 1990 yılında ilkokulu bitirdikten sonra köye mahkum oluyor. Ailesiyle kıt kanaat geçinmeye çalışıyorlar. Ara sıra kardeşiyle yolu ilçeye düştüğünde ağabeyimin elini öpmeye geliyor.
5-6 yıl sonra yine bir yaz tatilinde görüştüğümüzde Ağabeyim bana:
-Biliyor musun Doğan diyor…
-BARIŞI VURMUŞLAR!
……………………
Barış ilkokulu bitirdikten 5-6 yıl sonra geçim sıkıntısı çektikleri için mecburen köy koruculuğuna başvurmuş. Köydeki bazı korucular traktörle komşu köye giderken teröristler Barış’ı vurmuşlar. Oracıkta hayatını kaybetmiş.
Bir öğrencim daha vardı İsmet o da vurulmuş. Daha askere bile gitmedikleri için kendilerini koruyamamışlar. Diğer tecrübeli korucular kendilerini kurtarmış ama bu iki çocuğumuz şehit olmuş.
İçimden adını koyamadığım bir şeyler kopuyor. Ruhum Üçyol köyüne uzanıyor Barış’ın arka sıradaki masum tebessümü gözümde canlanıyor. Yüreğim eziliyor. İnsanlığın yükü omzumu çökertiyor.
Oy Barış oy…! Daha çocukken silah mı aldın eline, ailen aç kalmasın diye. Sana nasıl kıydılar yavrum, zalimler kurşun mu sıktı körpe bedenine.
Aradan 20 yılı aşkın süre geçmiş. Yıllardır yazmak istediğim bu yazıyı yazarken bile boğazım düğümleniyor. Masum yavrularımızın dökülen kanlarına gözyaşlarım eşlik ediyor.
Barış’lar ölmesin ya Rabbi, çocuklar ölmesin.
Doğan Ceylan
Maarif Müfettişi