“Çalışma hayatının türlü zorluklarına rağmen canını dişine takarak çalışan, ekmek parasını alnının teri ile kazanan, hakları için mücadeleden asla vazgeçmeyen tüm çalışanlarımızın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlu olsun”
“Çalışanların hak mücadelesinin çok önemli bir parçası olan, cesaretle alanlara inerek sesini yükselten, kamunun geleceği için doğru bildiklerinden şaşmayan, şaşanları ifşa eden Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen, bu ülkenin çalışan, üreten, emekçi kesiminin sorunlarını anlatmaya devam edecektir. Dışarıdan eklemlenerek, aslında hak mücadelesini itibarsızlaştırmaya ve mücadelenin hızını kesmeye yönelik atılan adımlar bizi yolumuzdan çeviremeyecektir. ”
“Bu sürecin kahramanları hiç şüphesiz öncelikle sağlık çalışanlarımız… Kimisi hastaları iyileştirirken virüse yakalanarak aramızdan ayrıldı, kimisi sağlığına kavuşarak yeniden görevinin başına döndü. Yeri geldi en sevdiklerinden, çocuklarından, ailelerinden ayrı kaldılar, yeri geldi en karanlık anlarda umut yeşerttiler. Hayatlarını riske atarak insanüstü bir gayret ortaya koyan tüm sağlık çalışanlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımızı da minnetle anıyoruz”
“Öğretmenlerimiz hem uzaktan eğitim sürecini doğru ve sağlıklı bir şekilde yönetti hem de çocuklarımızın öğrenme kayıplarını en aza indirebilmek için her türlü gayreti gösterdi. Öte yandan öğretmenlerimiz bir yandan eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdürürken, bir yandan da Vefa Destek Gruplarında gönüllü olarak görev aldı. Yüz yüze eğitim yaparken ya da Vefa Destek Gruplarında çalışırken koronavirüse yakalanan çok sayıda öğretmenimiz ve eğitim çalışanlarımız oldu. Onların bu fedakârlıklarını toplumuzun unutmayacak. Bu noktada 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde geleceğimiz, aydınlık yarınlarımız olan olan çocuklarımızı yetiştiren ve çok zor bir görev ifa eden öğretmenlerimize şükranlarımızı sunuyoruz” dedi.
“Çalışma hayatımız ne yazık ki mayın tarlasını andırmaktadır. Nereye ayağımızı bassak mayın patlamaktadır. Bunun en önemli nedeni kamuda yapılan yandaş atamalar, hak gaspları, liyakat ve ehliyet ilkelerinin gözetilmemesidir. İş öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, sözde STK’lar, sendikalar çalışanların iradelerini baskı altına almaktadır. Çalışanların iradesini pazarlayan bir anlayışla hareket eden, sendikal esareti merkezine alan, gayri ahlaki tutumlar sergileyerek çalışanları örümcek ağı ile sarmalayan bu yapılar için önemli olan işini layıkıyla yerine getirme, bilgi ve tecrübe, donanım değil; kamuyu biat kültürüyle beslenenlerle donatıp, ideolojik yapıları ve siyasi düşünceleri kendisine yakın olanları semirtip kamu düzenini ele geçirmektir. Şu bir gerçektir ki; bu arazlı anlayışa payanda olan her adım kamuyu çökertmektedir. Yapılması gereken; kamuyu vesayetçi anlayıştan kurtararak, sendikal ayrımcılığa geçit vermemek, kamuyu paralel her türlü yapılanmadan arındırmaktır. Ünlü düşünür İbn-i Haldun “Devlet, yönetimini ele aldığı insanlara eşit davranmalıdır. Kendisine yakın olanları kayırmamalı ve haksızlığa yol açacak davranışlar içerisinde olmamalıdır” demişti. Bu sözün gereğinin yerine getirilmesi, devletin gücünü başka yapılara teslim etmemesi noktasında da önemlidir.
“Ekonomik kayıpların faturası büyük. Devletimiz kısa çalışma ödeneği, işten çıkarmaların yasaklanması gibi birtakım tedbirleri hayata geçirmiş olsa da bunlar ne yazık ki tam anlamıyla yeterli olmuyor. Bakınız Türkiye Kamu-Sen’in 2021 Mart ayına ait asgari geçim endeksi sonuçlarına göre dört kişilik bir ailenin 8.364,21 TL’ye yükselmiş olan asgari geçim haddinin bir önceki aya göre 126,75 TL, %1,54 oranında arttığı belirlendi. 4 kişilik bir ailenin sağlık kuruluşlarının belirlediği gibi sağlıklı bir biçimde beslenebilmesi için gerekli harcamanın Mart 2021 verilerine göre günlük 66,011 lira olduğu belirlendi. Ailenin aylık gıda harcaması toplamı ise 1.980,33 lira oldu. Hal böyle olunca ekonomik kayıpların önüne geçmek için daha güçlü tedbirler almak durumundayız”
“Kamu çalışanlarının gözü, kulağı öncelikle ek gösterge oranların artırılmasındadır. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ek gösterge sözünün 3 yıldır hayata geçirilmemiş olması hayal kırıklığı yaratmaktadır. Talebimiz; kamu çalışanlarının ek göstergelerinin artırılması, ek göstergeden faydalanamayan yardımcı hizmetler sınıfının da ek göstergeden yararlanmasının sağlanmasıdır. Hükümetten, 1 Mayıs’ta ‘ek gösterge’ müjdesi bekliyoruz.
Bu yıl Ağustos ayında 2022-2023 yıllarını kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri yapılacak. Kamu çalışanlarını pazarlayan, masada satan, çalışandan çok işverenin hak ve menfaatlerini gözeten anlayışa son verilmesi kamu çalışanlarının geleceği açısından çok önemlidir. Artık kamu çalışanları kendilerine ölümü gösterip sıtmaya razı eden anlayışa ‘dur’ demeli, yüzde 3’lük zam oranları ile yapılan aldatmacaları elinin tersiyle itmeli, mali ve özlük haklarının geriye götürülmesine izin vermemelidir. Umuyoruz ki 1 Mayıs’ı kutladığımız bugünden sonra kamu çalışanları toplu sözleşme masasında kendilerini akıl ve izanla, ferasetle temsil edecek sendikaları yetkilendirir. Bu toplu sözleşme döneminde, sendikaların taleplerine kulak tıkanmaması, salgının yarattığı ekonomik kayıpların telafi edilmesi, maaşların artan enflasyon karşısında erimemesine yönelik kararlar alınması en büyük temennimizdir.
Öte yandan;
2021 yılı için belirlenen 20 bin atama sayısı, ihtiyacı ve beklentileri karşılamamaktadır. Sendikamızın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de 81 ilde 69 bin 326 ücretli öğretmen olduğu, norm kadro açığının 109 bin 616’ya ulaştığı, Haziran 2020 atamasından bugüne kadar yaklaşık 40 bin öğretmenin emekli olduğu, atama bekleyen öğretmen sayısının 500 bini aştığı ülkemizde 20 bin atamanın karşılığı ve anlamı yoktur. Bu noktada 1 Mayıs’ta en önemli taleplerimizden biri ek ilave 60 bin öğretmen ataması yapılmasıdır.
Taşeron istihdam modelinin sürdürülmesi kamu hayatımızı tehdit eden bir unsurdur. Güvenceden yoksun çalışma modelinin kılıf uydurulmuş hali olan taşeronlaşmaya son verilmelidir. Ayrıca kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmelidir.
Kamuda aynı işi yapan çalışanların sözleşmeli, ücretli, vekil şeklinde farklı istihdam modelleri ile çalıştırılmasını doğru bulmuyoruz. Bu noktada 2011 yılında olduğu gibi tüm sözleşmeli çalışanlar kadroya geçirilmeli ve kadrolu dışındaki farklı istihdam modellerine son verilmelidir.
Yönetici atamalarında adaletin ve liyakatin devletin her hücresinde yer aldığı bir sistem oluşturulmalıdır. Bunun içinde yapılması gereken, sözlü sınav uygulaması kaldırılması ve sadece yazılı sınav puanı ile yönetici ataması yapılmasıdır. Proje okullarına yönetici atamaları da keyfiyete göre değil, MEB Yönetici Atama Yönetmeliği’ne bağlı olarak yapılmalıdır. Okulların kaliteli, nitelikli, verimli hale getirilmesi hedefleniyorsa, yönetici atamalarında mutlaka yazılı sınav esas alınmalıdır.
Yardımcı hizmetler sınıfının görev tanımı yapılmalı, bu çalışanlar her iş için görevlendirilen joker memur olarak kullanılmamalı, öğrenim durumlarına göre bir defaya mahsus olmak üzere sınavsız genel idari hizmetler sınıfına geçirilmelidir.
Devletimiz işçi, işçi ve memur emeklilerine verdiği bayram ikramiyesini 100 TL artırmıştır. 2018 yılından beri 1.000 TL olan bu ikramiyenin bu bayramda sadece 100 TL artırılmasını yeterli bulmadığımızı belirtmek istiyoruz. İğneden ipliğe her şeyin ateş pahası olduğu ülkemizde bayram ikramiyesine yapılan 100 TL artış komik bir rakamdır. Öte yandan talebimiz işçi, işçi emeklisi ve memur emeklisine yapıldığı gibi görevi başındaki kamu çalışanlarına da bayram ikramiyesi ödenmesidir. 12 milyon vatandaşına bayram ikramiyesi verebilen bu devletin bütçesi, görevi başındaki 3,5 milyon kamu çalışanına da ikramiye verebilecek güçtedir. Bu ikramiye özellikle salgın döneminde ekonomik olarak büyük sıkıntıda olan kamu çalışanlarına nefes aldıracak, onları motive edecektir.
Kamu çalışanlarının uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan iş bırakma hakkı bulunmaktadır. Buna rağmen sendikal mevzuatımızda grev hakkına yer verilmemesi büyük bir tezattır. Ayrıca kamu çalışanlarına siyaset yapma hakkı tanıyan bir düzenlemede yapılmalıdır. Kamu çalışanlarının bilgi ve tecrübelerini siyasette de kullanması ülkemizin önünü açacaktır.
Aile birliğinin sağlanamaması dolayısıyla öğretmenlerimiz huzursuz ve mutsuzdur. Ailelerinden, en kıymetli varlıkları olan çocuklarından ayrı yaşamak zorunda kalan öğretmenlerimizin ıstırabı son bulmalıdır. Aile bütünlüğünün sağlanamaması hususunda mağduriyet yaşayan bir diğer kesim de üniversite çalışanlarıdır. Bu noktada talebimiz, üniversite çalışanlarının yer değiştirme, tayin ve nakillerinde sorun yaşanmaması için YÖK koordinatörlüğünde bir yönetmelik hazırlanmasıdır. Ayrıca üniversitelerde görev yapan personelin karşılıklı yer değiştirme hakkı sağlanmalıdır. Anayasamızın 41. Maddesinde yerini bulan aile birliğinin sağlanması, devletimizin en asli görevlerindendir.
Mahrumiyet bölgelerinde görev yapan öğretmen ve kamu çalışanlarına 2023 Eğitim Vizyon Belgesi’nde de ifade edildiği üzere Zorunlu Hizmet Tazminatı verilmelidir. Bu uygulama kamu çalışanlarının gönüllü olarak mahrumiyet bölgelerinde çalışmalarını teşvik edeceği gibi o bölgelerdeki öğretmen ya da diğer kamu çalışanı açığını kapatacaktır.
50/d kapsamındaki üniversite çalışanlarının iş güvencesi sağlanmalı, bu çalışanlar 33/a kadrosuna geçirilmelidir.
Kamu çalışanlarının gelir vergisi yüzde 15’e sabitlenmeli, sosyal adalet sağlanmalı, çalışanların maaşları eritilmemelidir.
Bu vesileyle Türk Eğitim-Sen olarak 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü kutluyor; bu ülkenin gelişmesinde emeği olan herkesin büyümeden hak ettiği payı almasını, ülkemizde refah içinde yaşamasını, adil ve liyakatli uygulamalarla hem kamu çalışanları arasında huzur ve barışın sağlanmasını hem de kamu düzeninin en etkin ve verimli şekilde yürütülmesinin sağlanmasını temenni ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.