Türk Eğitim Sen’liler hiç kimseye ulufe dağıtmadı. 'Bize üye ol seni müdür yapalım, şef yapalım, tayin işini halledelim' demedi.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan toplantıda Genel Başkan Talip Geylan açılış konuşması yaptı. Geçmiş yıllae boyunca uzun süre yandaş sendikalara devletin bütün imkânlarının tahsis edildiği bir anlayış ile karşı karşıya kaldıklarını bildiren Geylan, “Sözde sendikal yapılar adeta devletin tüm imkanlarını kullanarak kamu çalışanlarının üzerlerine geldiler. Ama konjonktürün bütün olumsuzluklarına rağmen Türk Eğitim Sen’liler harikalar yarattı. Türk Eğitim Sen’in 2002 mutabakatında Türkiye’deki toplam üye sayısı 125 bin 863 idi. Şu anda 210 bini devirmiş durumdayız. Yani bu sürede 100 bine yakın net artış sağlamış olduk. 100 bin net artış demek, 17 yılda en az 350 bin yeni üye kaydı demektir. Bu, her türlü övgüye, takdire şayan muazzam bir başarıdır.
Türk Eğitim Sen’liler hiç kimseye ulufe dağıtmadı. ‘Bize üye ol seni müdür yapalım, şef yapalım, tayin işini halledelim ‘ demedi. Hiç kimseyi gayri ahlaki yöntemlerle tehdit de etmedi. Sadece işini yaptı, adam gibi sendikacılık yaptı. Gelinen nokta önemli bir başarıdır. Bunu ancak ihlas sahibi Türkiye sevdalıları başarabilirdi. Genel Merkez Yönetim Kurulu olarak Türk Eğitim Sen teşkilatı ile gurur duyuyoruz. Allah hepinizin yolunu açık etsin.”
Sizin sayenizde ahlaklı ve ilkeli 350 bin eğitim çalışanı şahsiyetleri ile çalışabilecek bir zemine kavuşmuş oldu.
Türk Eğitim-Sen teşkilatının kamu çalışanlarına yaptığı hizmetin sadece sendikacılık olmadığını bildiren Geylan, “Eğitim çalışanlarına haysiyetleri ile görevlerini ifa edebilecekleri bir zemin sundunuz. Bakınız; az önce 350 bin yeni üye kaydından söz ettim. Muhatap olduğumuz bu kitlede ahlaklı ve adam gibi duruşun karşılığı var. Sizin sayenizde ahlaklı ve ilkeli 350 bin eğitim çalışanı şahsiyetleri ile çalışabilecek bir zemine kavuşmuş oldu. Bu açıdan bakıldığı zaman varlığımızın ve faaliyetlerimizin çok daha anlamlı olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
Düşünebiliyor musunuz, bir eğitim çalışanının kronik rahatsızlığını dahi suistimal edebilecek kadar zelil durumdalar.
Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Peki karşımızdaki kitle ne yaptı? Onlar, ahlaksız teklifler sundular. İnsanları işleri ile inandıkları arasında tercihe zorladılar. Tehditlerle çalışanları öyle bir baskı altına aldılar ki, meslektaşlarımızın şahsiyetlerini un ufak ettiler, onların üzerinden silindir gibi geçtiler. Yaklaşık 3 yıl önce Zonguldak ilimizi ziyaret ettiğim zaman 4/C’li bir çalışan yanımıza geldi. Bu çalışan Zonguldak’ın bir ilçesinde göre yapıyor ve kronik böbrek hastası. Malum-Sen ilçe temsilcisi yanına gelerek ‘Rahatsızlığından dolayı sık sık izin kullanmak zorundasın. Eğer sendikamıza üye olursan izin sorunu yaşamazsın’ diyor. Düşünebiliyor musunuz, bir eğitim çalışanın kronik rahatsızlığını dahi suistimal edebilecek kadar zelil durumdalar. Böyle bir yapı kamu çalışanlarını tahakküm altına almaktadır. Eğitim çalışanlarını bu sendikal zulümden ve esaretten kurtaracak tek yapı ise Türk Eğitim-Sen’dir. Emin olun eğitim çalışanlarının başka kurtuluş yolu yoktur.”
Sözleşmeli öğretmenlik mutlaka kaldırılmalı ve tüm sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilmelidir.
Sözleşmeli öğretmenlerin sorunlarına dikkat çeken Geylan, sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılmasını istedi. Geylan şunları kaydetti: “ 2005 yılında 4/C’li kısmi zamanlı geçici öğreticilik adıyla öğretmen istihdamı başladı. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının daha en başında bu tehlikeyi gören Türk Eğitim-Sen, ülke genelinde kitlesel basın açıklamaları yapan ve iptal davası açan tek sendikadır. O dönemde sendikamız 4/C kısmi zamanlı sözleşmeli öğreticiliği iptal ettirmiştir. Daha sonra Hükümet, 4/B’li sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını getirdi. Bilindiği gibi 657 sayılı DMK’da yer alan 4/B maddesi, devletimizin sürekli olmayan geçici işlerinin görülmesi amacıyla ihdas edilmişti. Ancak ne gariptir ki Hükümet 4/B’li istihdamı adeta asal istihdam modeli haline getirdi. Bunun üzerine sendikamız yine dava açtı. Açtığımız davalar, yaptığımız kitlesel basın açıklamaları ve eylemler etkili kamuoyu oluşmasını sağladı. Bunun üzerine Hükümet, 12 Haziran 2011 seçimlerinden bir hafta önce 68 bini öğretmen olmak üzere 232 bin sözleşmeli çalışanı kadroya aldı. Ama sevincimiz uzun sürmedi. Hükümet, 15 Temmuz sürecinden sonra yani 2016 yılında da bir KHK yayınlayarak, 4/B statüsünde öğretmen istihdamını geri getirdi. Üstelik bu kez bonusu da vardı: Mülakat ve çakılı çalışma. Bunu da yargıya taşıdık. Sonucunu bekliyoruz. Sözleşmeli öğretmenlik mutlaka kaldırılmalı ve tüm sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilmelidir.” dedi.
Memur-Sen ve Eğitim Bir Sen sözleşmeli istihdama karşı olduklarını sadece söylediler, bununla ilgili ne yargıya başvurdular ne de eylem yaptılar. Sözleşmelileri adeta sömürüyorlar.
Türk Eğitim-Sen’in 22 Aralık 2019 tarihinde Ankara’da sözleşmeli öğretmenler ile birlikte yarıyıl tatilinde eş durumu tayin hakkı verilmesi ve sözleşmeli öğretmenlerin kadroya alınması için eylem yapacağını hatırlatan Geylan, “Tabi bunun yanında Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen’e eylem yapmayı da öğrettik. Sözleşmeli öğretmenler ile birlikte eylem yapacağımızı kamuoyuna açıklamamızın ardından Malum-Sen’de 30 Aralık tarihinde bir eylem kararı aldı. Bilindiği gibi Memur Sen ve Eğitim Bir Sen sözleşmeli istihdama karşı olduklarını sadece söylediler, bununla ilgili ne yargıya başvurdular ne de bugüne kadar ciddi bir eylem yaptılar. Madem sözleşmeli öğretmenliğe karşısınız, o zaman konuyu neden yargıya taşımadınız? Sözleşmelileri adeta sömürüyorlar. İşte tüm bunları kamu çalışanlarına anlatmak lazım” diye konuştu.
Sözleşmeli öğretmenleri Malum-Sen konusunda da uyaran Geylan, “Sözleşmelilikle ilgili 2005 yılından bu yana hiçbir şey yapmadılar ama siz onlara üye olarak destek oluyorsunuz. Buna son vermek gerekir” diye konuştu.
2016 yılı öncesinde kamuda mülakat marifeti ile yönetici kıyımı yapılan, makamlar dağıtılan o süreç devlet tarafından yeniden ciddiyet ve temkinle tetkik edilmelidir!
Yönetici atamalarına da değinen Geylan, “2014-2016 yılları FETÖ lanetinin kamuda hala etkin olduğu bir dönemdi. Dolayısıyla bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığı’nda özellikle mülakatlar marifetiyle yapılan yönetici atamalarının, o mülakat komisyonlarının teşkilinin ve o komisyonların yaptığı puanlamaların devletimiz tarafından temkinli bir yaklaşımla dikkatle tetkik edilmesi gerekmektedir.” dedi.
Geylan şunları kaydetti: “2014 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nu değiştirdi. On binlerce yönetici mülakat marifeti ile alaşağı edilirken, yine on binlerce yeni yönetici mülakatla iş başına getirildi. O süreçte türlü rezaletler yaşandı. Örneğin İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde beşer kişiden oluşan 9 komisyon kuruldu. 100 tam puan alan 86 kişinin 81’i sadece bir sendikanın üyesi idi. 90 ve üzere puan verilen aday sayısı 124 kişi idi ve büyük bir tesadüf eseri (!) 117 tanesi yine aynı sendikanın üyesi idi. Bu sonuçları Sayın Bakan ve Bakan Yardımcıları ile bulunduğum bir ortamda da paylaştım ve şunu ifade ettim: “Bu tabloyu iki şekilde okuyabiliriz: Ya İstanbul’daki en becerikli, en akıllı en yetenekli, en girişken müdür ve müdür adayları toplanmışlar o sendikaya üye olmuşlar ve bunların dışında ne kadar yetersiz var ise başka sendikalara dağılmış ya da İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kurmuş olduğu komisyonlar çekirdek çitler gibi çatır çatır Allah’tan korkmadan kul hakkı yemişler.
Bilindiği gibi ülkemiz 15 Temmuz tarihinde bir felaketimi yaşadı, iç çatışmanın, iç savaşın kıyısından döndü. Devletimizin içindeki milli kuvvetlerin refleksi ve milletimizin devletimizin yanında saf tutması sayesinde saldırıyı bertaraf ettik. Ama bu ülkeyi 15 Temmuz felaketine götüren nedenleri sorgulamak lazım. Bize göre bu nedenlerin başında kamusal alanın bir gruba mensubiyet üzerinden tanzim edilmiş olması gelmektedir.
Kırıkkale Milletvekilimiz Halil Öztürk TBMM’de dün yaptığı konuşmada, ‘2016 yılı öncesinde FETÖ’cü hâkimlerin vermiş olduğu kararlar yeniden gözden geçirilmelidir” dedi. Doğru söylüyor. Biz de diyoruz ki; 2016 yılı öncesinde kamuda mülakat marifeti ile yönetici kıyımı yapılan, makamlar dağıtılan o süreç devlet tarafından yeniden ciddiyet ve temkinle tetkik edilsin!”
Adil bir yönetici atama sisteminin ihdas edilmesi gerektiğinin üzerini çizen Geylan, “Millet uzaya gidiyor, biz hala maalesef ehil yönetici atamayı beceremiyoruz. Bu da devletin bir ayıbıdır. Devletimizi bu ayıptan kurtarmalıyız. Adil, objektif bir yönetici atama sistemi kamunun bütün alanlarında tesis edilmelidir” dedi.
Bir devlet memurunun, kamu yöneticisinin sadakat göstereceği tek yer devlettir.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un talimatıyla son ataması yapılan 20 bin yöneticinin sınav esasıyla, ehliyet, liyakat ve başarısına göre sisteme girdiğini kaydeden Geylan, “Kötü mü oldu? Kimseye biat etmek zorunda değiller. Hiçbir sendikaya vakıfa, cemiyete, tarikata, abiye, dayıya biat etmek zorunda değiller. Hak ederek iş başına geldiler. Sadakat gösterecekleri tek yer devlet. Devletin dışında sadakat gösterecekleri, minnet duyacakları hiçbir yer yok. Görüyoruz ki, şu an bir kısım kamu yöneticileri üst bürokrasiden, okul müdürlerine kadar kimin referansı, iltiması, telkinleri ile iş başına gelmişler ise onlara sadakat gösteriyorlar. Her zaman söylüyoruz: Bir devlet memurunun, kamu yöneticisinin sadakat göstereceği tek yer devlettir. Devlet memuru devletin dışında kime sadakat gösteriyor ise, o kişilerin emir eri demektir. Bu, devletimize verilecek en büyük tahribattır. Bu aymazlıktan kurtulmanın yolu da liyakatin, ehliyetin esas alınmasıdır” diye konuştu.
Proje okulları ile ilgili süreç taşra teşkilatının kontrolü altındadır. Bu ayıba son verilmelidir.
Proje okullarının MEB yönetici atama yönetmeliğine tabi bulunmamasına vurgu yapan Geylan, “Sayın Bakan aynı iradeyi maalesef proje okulları sürecinde gösteremedi. Neden? Çünkü proje okulları ile ilgili süreç taşra teşkilatının kontrolü altındadır. İl Milli Eğitim Müdürlüğü teklif ediyor ve MEB işaret edilen isimlerden birini atıyor. Yıllardır dediğimiz gibi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın taşra teşkilatının önemli bir kısmı sendika, vakıf, cemiyet görünümlü çetelerin tahakkümü altında olduğu için 940 okul müdürünün 829 tanesi bir sendikanın üyesidir. Bu ayıp, Milli Eğitim Bakanlığını yönetenlere aittir. Bakanlığı yöneteceksiniz ama size bağlı bakanlık kurumlarını yönetemeyeceksiniz! Atanacak kişileri çeteler tayin edecek. Milli Eğitim Bakanlığı bu ayıptan kurtulmalıdır. Bazı bürokratlar konuyla ilgili çalışma başlatıldığını, proje okullarında da sınav esaslı bir sistemin tekrar getirileceğini ifade ettiler. Bizim bağcı ile bir derdimiz yok. Bizim derdimiz üzüm yemektir. Kim doğru bir şey yapar ise, biz onu alkışlarız” dedi.
Eğitimden tasarruf yapılamaz.
Öğretmenlik mesleğinin saygınlığını itibarını artıracak ve mesleğimizin statüsünü yasal bir zemine kavuşturacak bir meslek kanununa 657 sayılı DMK’dan kaynaklanan haklarımızın baki kalması kaydıyla destek verdiklerini bildiren Genel Başkan, bu kanunun ertelenmemesini istedi. Geylan, “Meslek kanununun 7.2 milyar TL’ye tekabül eden bir ekonomik getirisi olduğu söyleniyor. Çünkü kanunun ek ders ücretlerinin artırılması, zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapan öğretmenlerimize teşvik verilmesi, kariyer basamaklarının düzenlenmesi neticesinde ilave ücret ödenmesi gibi bir takım ekonomik karşılığı var. Ama her zaman söylüyoruz, eğitimden tasarruf yapılamaz. Diliyoruz ki en yakın zamanda meslek kanunu da hayata geçer” dedi.