ÜCRETLİ ÖĞRETMEN OLMAK… ÜCRETLİ ÖĞRETMEN OLMAK…
Islak kaldırımlarda, bir su gibi süzülerek ilerledi çocuk. Okulun kapısından girerken güvenlik görevlisini gördü. Ona “Günaydın” demek geldi içinden ama o her zaman olduğu gibi yüzüne hiç bakmadı. Çocuk sözünü yuttu ve okula  akan çocuklara karıştı.
Okul kapısından girerken içini bir hüzün kapladı. Merdivenlerinden çıkmak istemiyordu ayakları.  Sınıfın olduğu  koridorda duvara yaslanıp  soluklandı.  Öğrencilerin çığlıkları okul koridorunda yankılanıyordu. Yanından birçok çocuk geçti, kimse selam vermedi.

Sınıfın kapısı açıktı. Bazı öğrenciler ders için kitap ve defterlerini çıkarmakla meşguldü. Bazı yaramaz öğrencilerse şimdiden itişip kakışmaya başlamışlardı bile. İçeri girdi,  kısık bir sesle “Günaydın” dedi. Selamına kimse karşılık vermedi.  Başı önünde sırasına yöneldi. Tüm çocuklar ikişer kişi oturuyordu, sadece onun yanında kimse yoktu. Bir sıra arkadaşı olmasını çok istiyordu ama herkes  kendi arkadaşıyla oturduğu için o yalnız kalmıştı.  Sessizce kitabını çıkarıp  beklemeye başladı. 

Öğretmen sınıfa girdiğinde herkes ayağa kalktı. Öğretmen “Günaydın çocuklar!” dedi. Hep bir ağızdan “Günaydın öğretmenim!” diye bağırdılar. En çok o bağırdı, belki sesim duyulur diye. Öğretmen fark etmedi.  Derste hep aynı çocuklara sorular sorar, aynı çocuklara söz hakkı verirdi öğretmen. Onları daha çok sevdiği hissedilirdi. Diğerleri hep onlarla arkadaş olmaya çalışırlardı. Kendisi de birkaç kez yanlarına gitmiş oyunlarına katılmak istemişti  ama yüz vermemişti çocuklar. Üzülüp bir kenara çekilerek onları izlemişti. 

Bir keresinde öğretmen, beden dersinde dörtlü grup olmalarını istemişti çocukların. Sınıf 29 kişiydi. Herkes dörtlü grup olmuş, o tek kalmıştı. Hiçbir grup onu almak istememişti. İşte o zaman gözyaşlarını tutamayıp ağlamıştı çocuk. İçinde biriktirdiği tüm gözyaşları dökülmüştü yanaklarından bahçenin bir köşesinde. 

O da diğerleri gibiydi. Neden kimsenin kendisiyle arkadaş olmak istemediğini bir türlü anlamıyordu. Tüm çocuklar oynarken, duvar dibinde bekleyen bu çocuğu kimse fark etmedi. Kimse sormadı halini. Varlığı kimsenin umurunda değildi.  Sanki görünmez biriydi. 

Öğretmenin kendisine bakmasını, bir kez başını okşamasını, sevmesini, arkadaşlarıyla birlikte oyunlar oynamayı istiyordu sadece. Yine adını bir kez duymadan akşam oldu. Çıkış zili çaldı. Öğretmen “İyi   akşamlar!” dedi.  En yüksek sesle çocuk bağırdı “İyi akşamlar öğretmenim!”  Öğretmen fark etmedi. Çocuk, okul  merdivenlerinden süzülüp sokak  lambalarının loş ışıkları altında kayboldu.

Görünmez çocuk, ortaokula geçtiğinde de hiçbir şey değişmedi. Yine bir duvar dibinde arkadaşlarını seyretti. İlk kez derslerine giren bir öğretmen herkesin kendisini anlatan bir yazı yazmasını istedi. “Bu dünyada varlığımın anlamı yok.” yazdı çocuk. Öğretmen, evde çocukların yazdıklarını incelerken, bir cümleye sığmış derin anlamı hissetti yüreğinde. Ertesi gün gözlerine baktı çocuğun, bir ara fırsat bulup başını okşadı. Çocuk olanlara inanamadı. Yüreği göğsünü yaracak gibi çarptı.  Öğretmen, kulağına eğilip “Bir gün evinize gelmek istiyorum.” dedi, usulca. Böyle bir mucize olabilir miydi?
Bir hafta sonra öğretmeni evlerine ziyarete gitti. Annesi vefat edeli çok olmuş, üvey annesi ve kardeşleriyle yaşıyormuş çocuk. Babasına, “Kızınız çok iyi bir öğrenci, benim için de çok değerli. Ona güveniyorum, inşallah başarılı olacak.” dedi öğretmen. Kendisinin evdeki bir eşyadan farkı olmadığını düşünen çocuk insan olduğunu hissetti ilk kez. Öğretmenine sarılmamak için kendisini zor tuttu. Çocuk içten içe annesinin  yerine koydu öğretmenini. 

Ertesi hafta utana sıkıla gelip “Öğretmenim size mektup yazabilir miyim? “ diye sordu.  Her hafta duygularını mektuplara yazıp ona verdi. Çocuğun dünyası değişti. Bir bakış, bir dokunuş küçük kızı hayata yeniden bağladı. Artık onu gören, seven biri vardı yeryüzünde. 

Ne zaman kendisini çaresiz ve güçsüz hissetse, öğretmenin kendisini sevdiğini ve değer verdiğini aklına getirdi. Zorluklarla böyle başa çıktı. 

Liseye daha başarılı bir çocuk olarak başladı. Hırsla çalıştı. Öğretmen olmak istiyordu tıpkı öğretmeni gibi. Üniversiteyi de kazandı . Eğitimini başarıyla tamamlayıp çiçeği burnunda bir öğretmen olarak döndü memleketine. Evinden önce öğretmenini ziyarete gitti. Kapıyı açan öğretmenine sarılıp hıçkırarak ağladı. 
-Bu günümü size borçluyum, bana öğretmen değil anne de oldunuz, siz beni görmemiş olsaydınız belki de... içi titredi, cümlesini tamamlayamadı.  Derin bir nefes aldı. Öğretmeninin gözlerine baktı. 
-Artık ben de  görünmeyen tüm çocukları gören bir öğretmen olacağım, söz veriyorum öğretmenim .” dedi. 

                Doğan CEYLAN